Sentez mi, Şizofreni mi? Avrupa’dan Niçin Soğudum? – Prof. Dr. Haluk Şahin “Sokak” Yazıları…

Yayınlama: 03.03.2025
139
A+
A-

Fotoğrafı siz de görmüş olabilirsiniz: Londra’daki Ukrayna zirve toplantısında liderler poz vermiş.  Toplantının konusu “Geleceğimizi güvence altına almak” imiş.  AB’ye üye alınmayan Türkiye’yi temsil eden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan sanki durumunun iğretiliğini simgelemek için gruptan uzak durmuş Türk bayrağının önünde esas duruşa geçmiş. Yalnız, ama başı dik!

Bodrum-25-26-Kampusumuze-Bekliyoruz-bahçeşehir
Turgutreis_Kampus_şubat-2025_Erken Kayit
vodafon_içkale_19_şubat_2024
bodrum-sokak-haber-youtube-abone
previous arrow
next arrow

Yalnız, çünkü Trump iktidara geldiğinden beri ödleri kopan Avrupalılar öyle istediler, binbir manevrayla yalnız bıraktılar.   Şimdi “geleceğimiz” diye ilan ediyorlar ama, Türkiye’nin 60 yıldır bu konudaki tüm uyarılarına ve ortak gelecek çağrılarına burun kıvırdılar.

Öyle ya, onların en büyük güvencesi “Amerika” idi.  Türkiye “öteki”ydi, Müslümandı, kalabalıktı, şuydu buydu. Türkiye , çocuk gibi oyalanır ama asla aralarına alınamazdı.

CEM ÇOK ANLATTI…

TRT Genel Müdürlüğü’nden dostum, Avrupa vizyonu geniş Dışişleri Bakanı İsmail Cem yıllarca dil döktü. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olmasının onlar için de bir güvence olacağını anlatmaya çalıştı.  Avrupa ancak Türkiye gibi bir gücün takviyesiyle uluslararası bir aktör olabilirdi.  Yoksa bir Amerikan piyonu olarak kalırdı. Türkiye’yi AB’ye almak Ege, Kıbrıs, Kafkaslar ve işgücü yaşlanması gibi konularda kendiliğinden çözüm getirirdi.  Ortadoğu’da meydan, hır çıkarmaktan geri durmayan İsrail ve ABD’ye kalmazdı.

“Yok mu aranızda vizyon sahibi bir lider!” diye ülke ülke dolaştı Cem. “Türkiye’de  Gerikalmışlığını Tarihi gibi bir başeserin yazarına kibirli bir baykuş gibi baktılar.  Mağrur, önyargılı ve kördüler.

Oysa Cem,  Avrupa tarihini onlardan iyi biliyor, geleceği onlardan daha iyi görüyordu.

O yüzden, Donald Trump ile Elon Musk’ın faşizan zırvalarına ne kadar kızarsam kızayım, uykusuzluk çeken Avrupalıların düştükleri durumlara hiç üzülmüyorum.

Benim Avrupa Birliği’ne tam üye olmayı istememin iki temel nedeni vardı:  Birincisi, Cumhuriyet’in hedef koyduğu “çağdaş uygarlık ölçütleri”ne doğru yeni bir atılım yapmak, bir anlamda “devrim tazelemek”ti.  Savruklaşan ülkenin çıtayı bir kez daha yükseltmeye ihtiyacı vardı.

İkincisi ise, her zaman olduğu gibi, haksızlıklara isyandı.  Türkiye’nin Avrupalı olmadığı savı tepemi attırıyordu:

Türkiye’nin Avrupa’da küçük bir devlet kadar arazisi vardı, Avrupa’nın en kalabalık kentlerinden İstanbul Avrupa’daydı, Cumhuriyet Türkiye’sinin mirasçısı olduğu Osmanlı İmparatorluğu, yüzyılı aşkın bir süreyle siyasal konferanslarda Avrupa Devleti muamelesi görmüştü, Türkiye Avrupa Konseyi dahil belli başlı tüm Avrupa kurumlarının kurucuları arasındaydı, Avrupa uygarlığını kendisine model olarak almış, yasalarını ona göre değiştirmişti.  Avrupa uygarlığının düşünsel temellerinin atıldığı yer Anadolu’ydu.  Vb., vb.

Avrupa, Türkiye’nin sol kanadıydı, Türkiye ise, Avrupa’nın sağ kanadı. İkisinin de uçmak için ötekine ihtiyacı vardı.

SENTEZ VE ŞİZOFRENİ…

Avrupa’nın bağnazlığı, miyopluğu ve savsaklayıcı tavrı beni AB’den soğuttu. Türkiye’nin geleceği için Avrasya projesini  daha ikna edici bulmaya başladım.  Kaldı ki, dünyanın ağırlığı Asya’ya doğru kayıyordu.

Ama yapısal nedenlerle Avrupa’dan da tam vazgeçmiş değilim!

Şimdilerde daha çok şöyle düşünüyorum: Coğrafya, tarih ve kültür olarak, Türkiye iki arada bir derede kalmaya mahkumdur: Hep hem orada hem de buradadır.

Demek ki, ne tam orada ne de tam buradadır.  Bir bakıma yalnızdır.

Bu bizim en büyük lanetimiz ve en büyük şansımızdır.  İyi kullanabilirsek, bu çift-uçluluktan özgün sentezler çıkabilir.  Ama kullanamazsak, sonu zihin kargaşası, hatta şizofrenidir!

Korkarım şu günlerde ikincisine daha yakınız!

Bodrum-25-26-Kampusumuze-Bekliyoruz-bahçeşehir
Bodrum-25-26-Kampusumuze-Bekliyoruz-bahçeşehir
previous arrow
next arrow
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.