O Bizim Gazetecilik Mesleğinin Kahramanlarından Birisiydi
Yıl 1985 aylardan Kasım. Hayaller kurarak Babıali Yokuşunu çıktım. Taşoğcağı caddesindeki Cumhuriyet Gazetesi’nin muhteşem ahşap binasının önüne geldim. Yaklaşık bir saattir bekliyorum. Sonun da caddenin başında o kocaman cüssesi ile göründü. Hemen derlenip toparlandım ve elimdeki sıkmaktan buruşmuş küçük not kağıdını düzelttim. Cumhuriyet Gazetesinin kapısında bir kaç metre kala önüne geçtim ve kendimi tanıttım. Elimdeki küçük not kağıdını uzattım. O küçük not kağıdını gönderen Mehmet Kemal Kurşunluoğlu’ydu. O küçük not kağıdını verdiğim kişi ise Oktay Akbal. Aldı baktı ve gülümsedi. Not kağıdında “Bu notu getiren bizim evladımızdır, gazeteci olmak istiyor, yazı işleri ile görüştürmeni rica ediyorum…” yazıyordu.

Mehmet Kemal (KURŞUNLUOĞLU)
–“Torpilin büyük yerden” dedi.
Yüzüm kızardı nedendir bilinmez. O zaman yüz kızarması, utanma diye bir şey vardı sanıyorum.
–“Gel peşimden” dedi o kocaman adam Oktay Akbal.

Oktay Akbal
Önce kapıda bekçi Recep ile hasbıhal etti. Sonraları fark ettim; bütün Cumhuriyetciler kapıdan girerken bekçi Recep ağabey ile sohbet etmeden girmezdi gazeteye. Merdivenlerden çıkarken camlı bir odada “İnsanlar ve Hayvanlar” bant karikatürlerinden anımsayacağınız merhum İsmail Gülgeç vardı. Gülümseyerek selamlaştılar.
Kırmızı halılar olan ahşap merdivenden üst kata çıktık. Oktay Akbal’ın odasına geçtik. Birer çay söyledi. Başladık sohbete. Kimim nereden geldim, kaç yaşındayım ve neden gazeteci olmak istediğimi konuştuk. Sonra birisini aradı telefonla.

Yalçın Bayer
–“Sana bir evladımızı gönderiyorum. Gazeteci olmak istiyormuş. Bir bak bakalım bu çocuktan birşey olur mu?” dedi gülümseyerek. Sonra bana dönüp “Aşağı kata in yazı işlerine Yalçın Bayer’i bul. Bir konuş bakalım sana iş var mıymış buralarda…” dedi. El sıkıştık omuzumu sıktı, “Hadi bakalım aslan parçası başarılar dilerim sana…” dedi.
Alt katta yazı işlerine indim. Edebiyat öğretmeni ve yılların Cumhuriyet okuru amcamdan ötürü ben de neredeyse 13 yaşımdan beri okuduğum Cumhuriyet Gazetesinin yazı işlerindeydim. Dönemin Yurt Haberleri Şefi Yalçın Bayer’in yanına doğru yürüdüm. Oturmamı söyledi. Önündeki sandalyeye oturdum. Bir sürü kağıdın, dosyanın içine gömülmüş, büyük bir ciddiyetle elindeki kağıtları okuyor, dosyalara göz gezdiriyordu.
Ben oradaki insanları tek tek incelemeye başladım. Kalbim yerinden çıkacak kadar heyecanlıydım. Nasıl heyecanlanmayayım; Tam karşımda masanın üzerine yan oturmuş Genel Yayın Yönetmeni Hasan Cemal ile kıvırcık saçları, güleç yüzüyle Dış Haberler Sevisi Şefi ve ilk internet gazetesi Habertürk’ü kuran Ufuk Güldemir sohbet ediyorlar. Sohbetten daha çok bir konu hakkında tartışıyorlardı sanki. Onların tam arkasındaki masada ise karikatür çizmeme vesile olan Tan Oral bir şeyler çiziyordu. Herzamanki gibi dingin ve sakindi. Hemen yanında ise sürekli Rothmans sigarası içen Okay Gönensin vardı.
Hayranlıkla izlemeye başladım onu. Bir kağıdı alıyor eline sonra diğerini, okuyor, sonra onu birine veriyor ve talimatlar veriyor. Sürekli meşgul, sürekli çalışan bir adamdı Okay Gönensin. Yaklaşık iki ay Okay Gönensin’in Yazı İşleri Müdürlüğünde ofis boy olarak çalıştım.
Okay Gönensin gazetecilik mesleğinin kahramanlarımdan biriydi. Kimi zaman görüş ayrılıklarına düştüğümüzde olmuştur. Ama gazetecilik denildiğinde ilk aklıma gelen ve unutmayacağım isimlerin başında Okay Gönensin gelir.
Okay usta 13 Temmuz 2017 günü vefat etmişti. 13 Temmuz 2024’de ölüm yıldönümünde aklıma düştü yine. Geçmişe doğru şöyle bir gidip geleyim dedim.
Seni unutmayacağım usta ve sen bizim mesleğin bir kahramanı olarak hep yüreğimde yaşamaya devam edeceksin.
Devrin daim olsun usta…