Nükhet Anadol Tatari ile “Dünden Bugüne GÖCEK”
50 yıldır yaz aylarını Ege ve Akdeniz’in tüm koylarını gezerek ve bu güzellikleri yatçılara anlatan kitaplar yazarak geçirdim.
1977 yılında Hürriyet gazetesinden ayrılıp Marmaris’e yerleştim. Dostlarla yapılan mavi yolculuklar biriktikçe bu koyları tanıtmanın bir görev olacağını düşündüm ve ilk kitabım “Mavi Yolu” yazdım. Bu rehber kitapta İzmir’den Antalya’ya kadar yatçılar hangi koylara demir atabilir orada hangi hava şartları ile karşılaşır gibi bilgiler yer aldı. Bu kitapta Admiraltı haritalarını ve koyların girişlerini gösteren elle yapılmış çizimlerine yer verdim. 1985 yılında Türkiye’de ilk kez yazılmış böyle bir kitap çok ilgi gördü. 1990 yılında koyların gökyüzünden çekilmiş fotoğrafları ile yeni bir kitap yazmaya karar verdim. Jen ajansın sponsorluğunda gazeteci arkadaşım rahmetli Mahir Çerçi ile helikopterle tüm koyları fotoğrafladık. “Cennetin Rotası” ortaya çıktı. Bu kitap 9 baskı yaptı ve birçok teknenin başucu kitabı oldu.
Bu çalışmalarım sırasında çok insan, çok koy, çok denizci tanıdım. Ve ülkemizin en yeşil yöresi olan Göcek koylarının tadına vardım.
Her yaz nereye gidersem gideyim Göcek görülmezse bir şey eksik olurdu.
Yıllar böyle Göcek aşkı ile geçip gitti. Teknem Melike’nin motoru yaşlandı “Uzun seferle beni çıkartma seni yolda bırakabilirim” sinyalleri vermeye başladı.
Beni 42 yıl hiç sorun çıkarmadan gezdiren emektar caterpillar motorumu emekliye ayırıp yerine yenisinin alınması araya giren pandemi beni Göcek’ten uzakta bıraktı. Bu yıl yeni motorla ilk seyir Bodrum’dan Göcek’e oldu. Domuz adası ile ana kara arasındaki boğandan Göcek Körfezine girerken tüm anılarım da benimle birlikte idi.
İskeledeki ilk koy (kapı) Göbün rahmetli Dalgıç Tahir’in restoranının olduğu koy… O yıllarda Tahir tuttuğu balıkları pişirir gelen teknelere satardı. Denizin içindeki tarihi kalıntılar küçücük koyun yemyeşil çam ağaçları ile kaplı tepeleri mehtaplı gecelerde yapılan sohbetler orayı benim için unutulmaz yapmıştı. Aynı heyecanla koya girdik ama 2 tekneyi gördüğümüzde burası kalabalık olmuş dediğimiz Göbün sanki marina olmuş.
Rotayı Hamam’a kırdık. Ne yıkık hamam kalıntılarını ne Manastır koyunda ki ormana çıkan taş duvarları görebildik. Hâlbuki 20-25 yıl önce ben tüm ağaçlara “Göcek mavisi ve yeşili ile güzel lütfen teknelerinizi ağaçlara bağlamayın” dite matbuu kâğıtlar bastırıp ellerimle tek tek bantlamıştım. O ağaçların hala ayakta olup olmadığını göremedim.
Teknemize demir yeri yoktur. Sarsala koyunun girişinde iki motor yatın arasına demirleyebildik. Tek sevindirici şey sahillere yapılan babalardı. Bu sayede denizin içine kadar inmiş çam ağaçları tekne halatlarının işkencesinden kurtulmuşlar ama hala duyarsız kaptanlar baba bulamadıkları yerde ağaçlara bağlamaya devam ediyorlar.
Sonra ki günler de her yerde aynı doluluk vardı.
Bedri Rahmi (Taşkaya) koyuna geldiğimizde uzun süre alargada bir yer boşalmasını bekledikten sonra çıkan bir teknenin yerine girdik. Bedri Rahmi koyu sanki market cenneti. Öğleden sonra Migros ve Carrefoursa tekneleri 15 dakika için koya demir atıyor ihtiyacı olan yattan botları ile gidip alışverişlerini yapıyorlar. Arkadan üzerinde market yazan bir tekne koyu dolaşarak ihtiyaç sahiplerini mutlu ediyor. Midye satan, kokoreç satan, dondurma satan, pareo, peştamal, elbise satanlar hep sıra sıra dolanıyorlar.
Akşamüzeri sahilde 3 yıl önce açılmış ONNO adlı restorana çıktı. Şık, temiz bir yer yapmışlar. Denizde büyük bir iskeleleri var tamamen dolu. Tekne sahipleri marina gibi kullanıyor. Hafta sonları geliyorlar, teknelerde kaptan ve gemiciler kalıyor. Aynı koyun diğer ucunda ise başka bir restoran çalışması devam ediyor. Birkaç güne kadar hizmete girecek. Bu yer üç ayrı binadan oluşuyor anlaşılan büyük bir yapı. Bütün gün inşaat gürültüleri ile başımızı şişirdiler kimse ses çıkartmıyor. Herkes teknesini koyacak yer bulduğu için hayatından memnun. Gece ONNO’da 01’e kadar tüm koyu inleten disko müziği, vızır vızır gidip gelen hız sınırı tanımayan telaşlı tekneler uyumaya imkan vermedi. Sabahı zor ettik. Göcek’te iskeleye yanaşıp su takviyesi yapalım dedik. Güya sahiller halka açıktı…
Bir zamanlar “Belediye İskelesi” olan şimdi “MUÇEV” adı ile hizmet veren marinaya botla gidersen, karaya çıkmak 200TL, iskeleye yanaşmak istersen saat 17:00’ye kadar 1500TL, 17:00’den sonra 7.000TL ödemen lazım.
Biz su almak için Bedri Rahmi Koyu’na geri döndük. Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun kayanın üzerine çizdiği balık resminin önünde ki iskeleye yanaştık. Köylü sahile kötü, çirkin bir baraka içine de kahvehane yapmış. Tüm günlük gezi tekneleri su almak için orada demirliyor, yolcularına balıklı taşı ve dağlardaki kaya mezarlarını gösteriyorlar. Biz depomuzu doldurup köylüye 1500TL ödedik ve oradan kaçarcasına ayrıldık.
Benim anılarımda yeri olan Domuz adasında, bu yıl kaybettiğimiz Belma Simavi’nin ailesine uğramak ve başsağlığı dilekleri bildirmek için dümeni adaya yönelttik. Adanın tüm kuzey sahili marinadan farksızdı. Her gün misafirlerle dolup taşan o güzel evin kepenkleri kapalı, sofraları boş ve bahçesi ıssızdı. Erol Simavi ve Belma Simavi’yi özlemle anarak Tersane adasına yöneldik. Orada da durum farksızdı. Zeytinli adanın önünden geçip Yassıca adalarında demirledik. Bir zamanlar denizin dibinde ki taşları saydığımız o tertemiz sular yeşil olmuş dip görülmüyor.
Ertesi sabah Göcek adasına geldik. Burada da durum farklı değil üstelik Göcek’e yakın koylarda marinalara demirlemek isteyen tekneler uzun süreli konaklıyor. Halatları denizin kirliliğinden yosun içinde.
Tamam çöpler toplanıyor ama atık su sorunu ne kadar halledilebilmiş Bu körfez bu kadar tekneye ne kadar dayanabilir bilmiyorum…
1960larda Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın Bodrum’da olduğu yıllarda arkadaşları Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Selahatin Eyüpoğlu, Azra Erhat ve daha birkaç kişi ile başlattığı mavi yolculuklar zaman içinde koyların tanınması, görülmesi yanı sıra dostlukların pekişmesi doğa ile bütünleşmek, sessizliğin sesini dinlerken kendini keşfetmekti… Mavi Yolculuk onlar için bir felsefe idi… Bu 1990lara kadar devam etti. Onların koylara bıraktıkları hatıralar bizler tarafından gençlere anlatıldı.
Ama bu sessiz mutluluk motor yatların fazlalaşarak onları barındıracak marinaların yapılması ile başka bir turizm şekline dönüştü.
Göcek bu yükü kaldıramayacak kapasiteye ulaştı.
Denizin yazılmamış kanunları unutuldu. Hiçbir tekne birbirine selam vermez, yardım etmez oldu. Tekneler yer kapma derdine düştü bu güzel koylarda. Artık çam ağaçlarının gölgesinin denizin mavi suları ile dans ettiği, sessizliğin sizi huzura taşıdığı mavi yol yok. Ben bulamadım…
Burası artık tamamen ticarethane olmuş. Bir daha gelir miyim bilmiyorum ama hayatımın en unutulmaz günlerini geçirdiğim bu sulardan üzüntü ile ayrılıyorum…
Göcek anılarımda hep eski hali ile yaşasın istiyorum…