Bodrumlu’nun Özgürlük Korkusu – Hasan Harmancı “Sokak” yazıları…
İnsan olmanın ne demek olduğunu ahlaki ve sosyal yönüyle anlatmak ve hatırlatmak için çaba harcanan bir dönemdeyiz. İnsanların kültürel farklılıkları yanında, barışa, sevgiye, saygın olmaya ve kadimden gelen değerleriyle kendini anlamlandırma süreci sürekli yeni bir arayışta. Farklı kültür ve ideolojik kalıplara sahip insanların şehri Bodrum kendine gerçekte bir yerel kimlik ve üst kimlik yaratamamış, yaratamıyor. Böyle bir örnek şehir, ülke var mı diye sorarsanız onunda çok yanıtı yok. Olmamasının altındaki nedenlerden birisi de şehrin hareketli ve ranta (sözde turizme) dayalı yaşamıyla ilişkilidir. Hep bir happy hour (keyif zamanı) şehri görseli konumunda olan şehrin albenisi içinde kaybolan bir sessiz gerçeği var. Kadehlerin özgürlüğe, huzura ve dinlenmeye kaldırıldığı şehrin koylarında ve tepelerinde, Bodrumlu olmayanlar çekildikten sonra geriye o koyları düşleyenlerin nasıl bir şehir istediklerine dair tartışmalar ve atışmalar kalıyor.
Sahi, Bodrum neresi ve nasıl bir kültürel ve sosyolojik yapıya sahip. Şehrin sakinlerinin kaçı beş yıldızlı otellerin, restaurantların ve sahillerin kapısından bir kez olsun geçtiği olmuştur. Sermayenin Bodrumda oluşturduğu dukalık ve pragmatik ihtiyaçlar silsilesini kim koruyup, kolluyor. Aslında bu kadar derin uçurumun altından Bodrumlular nasıl kalkıyor ve kim Bodrumluları bu duruma karşı “evcilleştiriyor”. Sessizce gelip, bağıra-çağıra çekilen rant nasıl Bodrumu köleleştiriyor ve bu duruma Bodrumlular nasıl bakıyor. Koyları, dağları, dereleri akmayan bir Bodrum nasıl var oldu? Kimler bu şehirde kısırlaşmış ve soyutlanmış entelektüel teslimiyete ortak. Bunu kolay bir okumaya çevirip “yeni” naif ve ranta sadık sosyal düzen denilip geçilebilir. Ancak yaşayanlar olarak diyemiyoruz. Herşey o kadar da naif görünmüyor. Şehrin panoramik değişimi göze batmadan, gözlerimizi yırtmadan geçmiyor.
İleri teknolojili yeni akıllı evler Bodrumda yükseliyor ancak bu yükselişin bedelini planlayanlar ve kapitale çevirenler ödemiyor. Bu durumda Bodrumlu olmak bu yapılanmanın nesneleşmiş insanı haline gelmek oluyor. Bu ileri ve akıllı teknoloji Bodrum’u şehir olarak sürdürse ve programlasa da insansız ve doğasız bırakıyor. Naylondan bir doğayı sunar hale getiriyor da diyebiliriz.
Bodrum’da Yerel Yönetimler bir inisiyatif gibi görünmekle birlikte ve bu inisiyatiflerini seçim propagandasında en üst düzeye çıkarsa da, ortada işleyişe ters durum değişmiyor. Bodrum’da bir yerel halk duygusu ve Bodrumlu olmak inisiyatifi varmış gibi duruyor. Sanki Bodrum’un bir üst aklı gibi görünen bu akil yapı Bodrum’da değil de uzay-zamanını yetirmiş şehrin sulietinde yaşıyor. Sahi Bodrum şehri kimlerden oluşuyor. Rantının, derelerinin, ormanının tarafı olmayan kişiye Bodrumlu denebilir mi? Şehir ranta heba edilmiş bir gerilim ve çatışmanın üzerinde taraflarını beklerken, happy hour’u yaratan geçmiş/kadim goygoycusu, Bodrum özgürlüğünün bekçileri nerede?
Neredeyse fantezilere heba olmuş, rantiyer saldırılarıyla dört bir yandan kuşatılmış olan bu şehrin elebaşıları nerede. Seçim günleri ortalıkta Bodrumlu olma naraları atanlar nerede, neyle kamufle olmuşlar da görünmezler? Şehrin süngerciliği bitmiş, mazi olmuş, sürgerci olanı kalmamış, Sünger Müzesi açılıyor. Açılsın. Şehirde yağmurun akacağı dereler kalmamış. O nedenle Dere Müzesi de açılsa yeridir. Şehirde halka açık plaj, koy kalmamış, onlar içinde birer müze gerekmiyor mu? Hatta mandalina, limon bahçeleri için bu müzeler elzem.
Bilinçsizce Yokuşbaşı’nda başlayan bir bilinçsiz özgürlük sürüp gidiyor. Şehrin yukarıdan bakınca görünen serinkanlı havası adaletsiz bir şehre teslim olmuş gidiyor. Şehirdeki adaletsizliğin başı sadece ranta bağlı değişimle ilgili değil. Şehir planlanırken hiçbir referanduma ihtiyaç duyulmaması. Şehri seven ve yaşayanına yeni imar yerleri açılırken, alışveriş merkezleri ve devasa gettolar için alan ayrılırken sorulmamasıdır. Bu şehrin özgürlüğünü bitiren şey, şehrin adaletsiz sosyal düzenini, düzen ve adalet varmış gibi gösterenlere teslim etmektir. Şehri bir istatiksel ve kapitalci ölçümden ibaret görmektir. Şehirlinin kalitesini ölçen verileri gözeten yok. Şehrin statiği bunu kaldırıyor mu, trafiği bunu kaldırıyor mu soranı olmayan şehrin Yerel inisiyatifi de olmaz, olamaz. İçme suyu damacana olan şehir ile övünmek çağı geçtiği halde denizsuyunu halkına reva gören ve bununla övünen anlayışın sahte bir Bodrum sevdası hep bilbordlarda ancak sokakta bu hava hiç yok. Dünya küçülürken, Bodrum’un rant uğruna büyüme ve bozulma hastalığına yakalanmış, şehir boğulmak üzere. Üstelik bu hastalık Bodrumluda görünmeyen bir travmanın da başlangıcı olmuş, teşhisle ilgileneni yok.
Şehri besleyen mavi çerçevesi kapı ve pencereleri, taş duvarları unutulalı, şehrin gönüllü sözcüleri de susmuş görünüyor. Şehrin yeni gönüllü biz çırakları ise dayanışmayı “yerliler” olmadan genişletemiyoruz. Çünkü rantiyerlerin kapılarına onlar yatmış durumdalar. Tarlalarını, bağlarını, bahçelerini sessizce satmanın ve kapital dermenin peşindeler. Bodrum tuhaf bir özgürlük korkusuna teslim olmuş ve susuyor. Bodrum adına kim plan ve bütçe yapıyor, Bodrum’un dostu kim düşmanı kim karışmış durumda.