Ağır Abiler / Muğla Tazelenme Üniversitesi “SOKAK ÖYKÜLERİ”
Otogardayım Muğla arabası yeni kalkmış, elimdekileri minibüse koyup dere kenarındaki banklardan birine oturdum, minibüsün kalkacağı saati öğrenen yakın çevreye dağılıyor. Karşıdan, sanki bir nişan töreninden veya bir düğünden çıkıp gelivermiş gibi görünen yeşil parlak bir salınım geliyor, abiye sayılabilecek bir elbise, saçlar tepede tutturulup uçları serbestçe bırakılıvermiş, dalga dalga uçuşmakta, arada bir yüzüne gelenleri havalı bir hareketle arkaya atan güzel bir kız. Gözler ışıl ışıl, utangaç ama heyecanlı, heyecanını dizginlemeye çalışıyor. Yanında sakallı, siyah takım elbiseli dümdüz bir ağır abi. Onlar daha önce bindiler, sol tarafta en öndeki çiftli koltuktalar, ben sağ tarafta ikinci tekli koltuktayım.
Oturduğum yerden kızı çok rahat görebiliyorum, utangaçlık gitmiş yanaklar pembeleşmiş, dudaklarını zorla bir araya getiriyor, gülümsemekle gülmek arasında heyecanla bir şeyler anlatıyor şen şakrak. Ağır abi lütfedip de kızdan yana dönüp iki laf etmiyor, yüzünü göremiyorum ama pek de gerekmiyor. Kız en sonunda telefonu ona verip selfi çekmesini istedi o da ar belasına çekti, kız yüzünde gülücükler hemen paylaştı, gelen mesajla yüzü ışıdı, yanındakine gösterdi ne gereksiz işler yapıyorsun havasıyla şöyle bir baktı. Yol boyunca böyle devam etti, kız ne zaman bıkıp usanacak diye bekledim, hiç bıkmadı. “Sevdadandır” demek istedim ama değil, yeni bir oyuncağı olmuş veya ilk defa birisiyle beraber yolculuk yapıyor, arada bir utangaç bakış ve göz kaçırmalara bakılırsa ilk defa beraber yolculuk yapmalarına izin verilmiş, bir şekilde biraz özgürleşmiş onun tadını çıkarıyor gibi.
O kız, o gün o yeşil elbiseyi giymeseydi belki de hiç dikkatimi çekmeyecekti. Gün boyunca o sergi senin öbür tören benim koşturmacasında hiç aklıma gelmedi, akşam çektiğim fotoğraflara bakarken, orada olmayan benim bellek kartına kaydedilmiş, o yeşil salınım geldi aklıma. Görünüşte yeni nişanlı gibilerdi, dedim ki ben bunları evlendirsem nasıl bir hayatları olur.
Ağır abinin ailesinin maddi durumu iyi güzel de bir işi var, ev araba hazır, kız orta karar bir aileden geliyor üniversiteye gitmiş ama çalışmakta gözü yok, “sende bu güzellik varken ne çalışması, kraliçeler gibi yaşa” demişti halası mı, teyzesi mi birisi?
İlk günlerde;
Ağır abi çalışıyor sabah kahvaltı bekler, kraliçemiz de bekler, ağır abinin halleri nedeniyle kraliçelik sabah saatlerinde askıya alınır, akşama kadar gün onun, istediği gibi zaman geçirir, evden çok uzaklaşmadan. İlk günlerin hevesiyle internetten yemekler araştırılır, olmadı anneye sorulur, akşama güzel bir sofra hazırlanır. Üstünde şıkır şıkır kıyafet, akşam ağır abi karşılanır nasıl olmuşum bakışıyla, gözler yakalanmaya çalışılır da yakalanmasa da olurmuş aslında, “altı üstü bir sofraya oturacağız” sözleri bant olarak geçer ortalıktan. Neyse hele bir yemekleri görsün, o telefon ve kumandayla arkadaşlığını sürdürürken yemek hazırdır. Ağır abi, dünyanın alelade işini yapıyormuşçasına sofraya oturup, tabağını bekler ve bu işin çok uzun sürdüğünü düşünürken kız da nefesini tutmuş başka bir beklemede, bir tezahürat hiç değilse bir beğeni sözcüğü çıksın o ağızdan. “Tatlıyı yapmayacaktım ama sen çok seviyorsun diye son anda yaptım” der sözü başlatmak için, “iyi” der ağır abi. Kadın sanki yemek yarışmasına çıkarcasına düzenlediği tabağı önüne koyar ve abi tabağın ortasından dalar. Kadın gözlerini kapatır, biraz bekler, “çok acıkmış ve de çok yorgun, canım benim ya, ben de ne bekliyorum” deyip, yine şıkırtılı haline geri döner. “Ama her gün de yorgun ve çok acıkmış olamaz değil mi”?
Balkona hazırlanan sofraya biraz sonra der, köfteler soğur, salata pörsür, duvardan sarkan sardunyalar küser, hep maç vardır yoksa da yorumları vardır, kahvenin ve çayın başına gelenlerde çok farklı değildir.
Zamanla yemekler televizyondan uzak olmayan bölgede hızlıca yenir, kadın kahvesini alır balkonda sardunyalarla konuşarak içer, sardunyalar bir coşar bir coşar. “Ne güzel oldu böyle tekrar tekrar anlatmam gerekmiyor hiç değilse ”der, balkonun karşısındaki bankta birbirine sokulmuş gülerek konuşan gençleri izlerken. Dışarı da çıkmıyorlar beraber, adam zaten dışarda hafta boyu.
O kraliçelik hala askıda duruyorken, okuldan arkadaşı arar kadını, ne yapıyorsun sorusuna; “ev iş, güç, yemek, bir sürü yemek sitesini takip ediyorum yeni yemekler deniyorum ”der. “Bu kadar mı hiç sinemaya, tiyatroya, gezmeye falan gitmiyor musunuz” deyince arkadaşı, aklına düşünmek gelir ben ne yapıyorum acaba, boğaz tokluğuna çalışıyorum ama “düğünümüzde çok güzel olmuştu hele gelinliğim, hala annemin arkadaşlarının dilinde” deyip düğün videosunu yeniden seyreder. Ve sonra banyoya gittiğinde aynadan bakan kişinin kendisi olup olmadığını sorgulamaya başlar, o şıkır şıkır bakışlar terk etmiştir kendisini, gelen kahkahayı engellemek için ağzını kapatması gerekmiyor artık, zaten hep kapalı.
Birde para işi vardı çocuğa harçlık verir gibi yapılan, ek kart isteği de geri çevrilmişti. İlk zamanlar çok zoruna gitmemişti, kendi evlerinde de öyleydi, son zamanlarda yine mi? bakışı eklenmişti. Ağır abi yavaştan hödüklük boyutuna geçmek üzeredir, akşama kadar ne işin var öyle oturuyorsun tabi ki bu işleri yapacaksın, yaptığın iki yemek aşamasına girmiştir.
Artık tabakları süslemiyor, yeni yemekler denemiyor, sofrayı donatmıyor, adam bundan çok memnun “bak hem işin azaldı hem de masraf, zaten o yaptıkların hiç te hoşuma gitmiyordu” der.
Ortak bir film bile seçemiyorlar, annesinin zamanı olsaydı bir köşede oturur örgü örerdi onu da bilmiyor. Televizyon akşamları ağır abinin tekelindeydi olsun, telefon var sosyal medyada dolaşırken vakit geçiyordu ama oraya da resim koymak gerek çiçekleri, eşyaları, arada bir ağır abinin yanına eklemlenip sırıtarak çektiği resmi koyuyor. Bir gün o, resimlere ağır abi televizyona bakarken minibüsteki o ilk selfi çıkar önüne, “yazıklar olsun bana adam zaten öyleymiş, yalan söylememiş ki” hala öyle.
Der ve devam eder, “o cıvıl cıvıl kızdan sünepe ev kadınına dönüşen salağa ne demeli, sen de korusaydın ya kendini”.
Ah o düşmeyen veya araya takılıp çok yavaş düşen jetonlar. Jeton o güzel gelinliğe ve şahane düğüne takılmadan iş ilanlarından başlamak gerek.
Fatma Ayhan 8 Ekim 2024