68 Kuşağı Önderlerinden Mustafa Lütfi Kıyıcı yazdı; SAMSUN’dan ANKARA’ya BAĞIMSIZLIK için yürümek…
Cumhuriyet Bayramı ertesi idi. Örgütümüzü yeni bir oluşumla yeniden kurmuştuk. Adı Devrimci Öğrenciler Birliği ( DÖB ) olacaktı. Daha homojen bir guruptuk. Hani “Bir şeyler yapmalı !” denilen günleri cevaplayan günlerde idik. Örgütlenmek ve bir şeyler yapmak.
Evet, Cumhuriyet Bayramı ertesi günlerde idik. İkinci Kurtuluş Savaşı sözünün konuşulduğu günler… Samsundan yola çıkmak ve 10 Kasımda Ankara’da olmak üzere, Tam Bağımsız Türkiye. Mustafa Kemal Yürüyüşü! yapmaya karar verdik.
Karar vermek önemlidir. Türkiye ‘de 101 ABD Üssünün Mecliste /Senatoda konuşulduğu günlerdi. Dile getiren bir Tabii Senatördü.
Demirel onların Üs değil tesis olduğunu söyleyerek önemini küçültmeye çalışmıştı. Yol yürümekle aşınmaz sözü de Demirel’in o günler için sarfettiği bir sözdü.
68’li gençliğini sonraları çeşitli olumlu sıfatlarla ananlar oldu. İlerici gençlik, devrimci gençlik vs.. Benim en çok benimsediğim Deniz ‘in avukatlarından biri olan Mükerrem Erdoğan’ın… Kuvva-i Millici gençlik sıfatıdır. “İstiklali Tam” bir ülke olmak hepimizin hakkıdır.
Samsun’dan yola çıktığımızda yürüyüşümüzün yasal bildirimlerinde bulunmadığımız için derdest edilip Emniyete ve ertesi gün de Adliyeye sevk edildik.
Duruşmada sanırım TMGT Başkanı Kazım Kolcuoğlu ; “Burada Mustafa Kemal Yargılanıyor!” mealinde bir şey söyleyince “Yargıç buna kimse cesaret edemez. Haber verseydiniz biz de katılırdık!” demişti.
Ortam böyleydi. Kamuoyu ve ilerici basın yanımızda idi.
Bunun yanında bir de Ankara’da; on birinci ayın on birinde Ankara’da bir radikal hareket olacak biz yürüyüşçüler de silahlar taranacağımıza dair söylentiler çıkmış.
Tabii bunlardan haberimiz yok.
Yürüyüşümüze hazırlık döneminde bize katılmasını teklif ettiğimiz ancak çekimser kalan arkadaşlarımız olmuştu.
Onlar da Çorum’dan sonra katılmak zorunda oldular ve hatta yürüyüşe sahiplenmek hırsına da kapıldılar.
Bizim hoş geldiniz tavrımız olmadı değildi. Biz saatte 5 km. Yürüyüş yapmayı rutin hale getirmiştik. İlk günler ayak uydurmaya çalıştılar, sonraları sızlanmalar ve ayakların su toplayıp patlaması günler geldi.
Oysa bizler de, yani postalla yürüyenler de bir hasar olmadı. Bez ayakkabı ile yürüyenleri ise Ankaralı Veterinerlik öğrencisi Selçuk tedavi ediyordu.
Bize yakışan tavırla yol güzergâhında konakladığımız ve sonraları köy yerinde masada kahvaltı yapılan ve evin gençlerinin hizmet ettiği yerler de onların konaklamasını sağladık. Zulkadir ile bana düşen ise bir ahır sekisinde uyuyup yorgunluğumuzu gidermek ve sabah bir tas ayran çorbası ile güne başlamak oldu. Zulkadiroğlu’nun yanağı şişmişti. Belli ki bir böcek ısırmıştı.
Ankara’ya yaklaştığımızda Ankara’ya girmemiz bizi destekleyen kuruluşlarca istenmedi. CHP etkisi altında olan gençlik örgütleri Ankara’da yapmayı düşündüğümüz miting için gerekli olan izinleri geri çekmişlerdi. Açığa düşmüştük.
Yürüyüşü zorunlu olarak bırakmak zorunda kaldık. Anıt Kabri toplu olarak ziyaret etmek hakkına razı olduk.
Burada Deniz’in yaptı değerlendirme konuşması önemlidir. Dışımızda olan ve gelişmeler sonrası yanımızda olmak zorunluluğunu duyan sosyal demokrat geçinen gençlik örgütlerini kastederek; “Bu gün buraya kadar bizimle olan ve burada ayrılan bizi yalnız bırakan örgütlere gene de teşekkür ederiz. Eğer burada bizden ayrıldılar ve biz yalnız kaldık ise bunun suçlusu biziz bunu daha önce düşünmeli idik…”
Anıt kabirde yürüyüşçüler adına Cevat Erçişli “Milli kurtuluş yolunda ABD Emperyalizmine karşı GERÇEKTEN İZİNDEYİZ, Milli Kurtuluş mücadelesi yok edilemez. Bunu yok etmek için BÜTÜN TÜRK MİLLETİNİ YOK ETMEK GEREKİR…
Tam Bağımsız Türkiye için Yürüyenleri adına.
Cevat Erçişli…”
Neden bizden önceki nesilden bir olan nam-ı diğer “Mareşal” Cevat Ercişli’nin Anıt Kabir deki önemli deftere yazdığı son sözler ile bitirdiğimi merak edenler olmuştur. 68 sadece sosyalizmi benimseyen gençliğin hareketi olmadığını anlatmak belli etmek istedim. Türkiye Jön Türkler’den bu yana hep ileri düşüncelere açık gençlerin ülkesi olmuştur. Onları yok farz etmeyi içime sindiremem.
Selam…