Bu Kan, Bu Zulüm, Bu Zindan İçinden – Sedat Kaya “Sokak” Yazıları…
Siyasetçi misin, muhalefet mi yapıyorsun?
Aman Allah korusun, hemen bir tutuklama emri yazalım, milletin huzuru bozulmasın.
Belediyeyi mi kazandın?
Sen kim, halka hizmet kim!
Biz o koltukları süs diye koymadık, cezaevi manzaralı odan hazır.
Gazeteci misin, doğruları mı yazıyorsun?
Çok romantiksin.
Gerçekler mi? Onlar bizde fişlenmiş içerik.
Televizyon kanalı mısın ve “objektif” olduğunu mu iddia ediyorsun?
O objektifin kapağını kapat da, RTÜK’ten ceza yemeyesin.
Avukat mısın?
Senin işin artık savunmak değil, savunulmak.
Sendikacı mısın?
Çok konuşma, işçinin hakkını savunurken işinden olursun.
Akademisyen misin?
Aman dikkat et, bilimle uğraşırken rejimle ters düşmeyesin.
Üniversite öğrencisi misin?
Mezuniyeti boş ver, doğrudan tutuklanmaya hak kazanırsın.
Sabahlar artık kuş sesleriyle değil,
koçbaşı ve siren sesiyle başlıyor.
Ters kelepçe koleksiyonu tam, gizli tanık enflasyonu var.
Cezaevlerinde yer kalmadı ama dışarısı da pek boş sayılmaz:
Her köşe başı bir kontrol noktası.
TOMA’lar cirit atıyor.
Kekeme vatandaşa “slogan attı” diye gözaltı…
Evet, adam kekeme!
Semazene biber gazı…
Dönerken fazla döndü galiba.
Ve Pikachu?
Bir animasyon karakteri olduğu için şimdilik kurtuldu.
Ama dikkat etmeli…
Sarı rengi “yasaklı simge” ilan edilirse vay haline!
Ve bütün bunların adına “Yeni Türkiye” diyoruz.
Öyle modern, öyle çağdaş bir ülke ki…
Gazetecilik suç.
Savunma risk.
Bilim lüks.
Muhalefet hayal.
Ama tabii, dış basına poz verirken
“hukukun üstünlüğü”nden bahsetmeyi de ihmal etmiyoruz.
Herkes yerini bilsin:
Konuşma. Yazma. Düşünme. Gülme.
Zaten mizah bile suç artık.
Ama…
“Zulümle yönetilen her düzen, kendi yıkımını hazırlar” demişti Aristo yüz yıllar önce.
Sonra, Mevlana bir ek yapmıştı buna.
“Zulüm ile abad olanın, sonu berbat olur.”
Victor Hugo, şiirsel bir süs koymuştu bu söze.
“Bir gün gelir, halkın suskunluğu gökyüzünü yırtar.”
Bertolt Brecht daha açık ve net konuşmuştu.
“Zulüm sürdüğü yere kadar kutsaldır iktidar,
ama unutma; en karanlık gece bile sabaha gebedir.”
Ve Ahmed Arif noktayı koymuştu.
“Gör, nasıl da güneşli yarınlar büyür
bu kan,
bu zulüm,
bu zindan içinden.”