Çanakkale Asla Geçilemez !!! – Mehmet Kocair “Sokak” yazıları…
Değerli Dostlar;
“Değişen Bodrum” temalı yazılarımı, Değişim Yönetimi’nin bilimsel ve teknik verileri ve modern dünyanın kurumsal yapılarında kabul görmüş gerçekleri ile birlikte irdelemeye ve görüşlerimizi hep birlikte paylaşmaya devam edecektik.
ama;
Öyle muhteşem bir güne denk geldi ki;
Değil bir Kent,
Değil bir Ülke,
Dünyanın değiştiği,
Ülkelerin, Devletlerin, Yönetimlerin değiştiği,
Tarihin gidişatının değiştiği,
bir güne denk geldi,
1915 Çanakkale Zaferimizin 110. Yıldönümüne…
Bu öyle büyük bir Zafer ki;
Hem denizde, hem karada kazanılmış,
tüm insanlık tarihine,
barışın ve bağımsızlığın ve insanı sevmenin ve evrensel kardeşliğin ne demek olduğunu,
dil, din, ırk ve milliyet ayrımı yapmadan,
dünyanın nerelerinden geldiklerine bakmadan,
unutulmaz bir yücelik ve derinlik ile anlatabilmiş bir başka zafer olsun…
Kurumsal yapılarda ve yönetimlerde ve hatta özel yaşamlarımızda,
hayatın bazı gerçekleri karşısında,
onları anlamak ve değerlendirmek ve bu değerler karşısında geleceği daha doğru planlamak ve yönetebilmek için,
zaman zaman yaşanan bu gerçeklerin, “olması” ve “olmaması” arasındaki farklılıkları değerlendiririz.
Bazen,
o her neyse, “olmasa da olur muş” deriz ve yolumuza devam ederiz,
ama bazen,
bazı değerler vardır ki, işte o değerler bizim için,
“olmazsa olmazlarımız dır”.
Çanakkale Zaferi gibi…
Denizlerde seyreden kaptanlar, bir tek Çanakkale’de,
“boğazdan çıkıldı” diye yazarlar gemi jurnali defterlerine,
tüm dünya gibi onlar da bilirler ve saygı ile kabul ederler ki;
Çanakkale Asla Geçilemez…
Bir an için, “geçilseydi ne olurdu?” diye düşünelim;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, belki de hiç olmazdı, ya da Anadolu’nun ortasında küçük bir devlet olurdu,
Rusya çok farklı bir siyasi yapıda olurdu,
Ortadoğu halkları, çok daha önceden İngiltere ve Fransa’nın yönetimi altında olurlardı,
Dünya üzerindeki, süper güçler dengesi de farklı olurdu,
Çanakkale’nin geçilememesi, sadece Osmanlı için değil, tüm dünya tarihi için, belirleyici ve değiştirici bir gerçek olmuştur.
Türk tarihinde verdiğimiz en onurlu savaş, Kurtuluş savaşıydı şüphesiz.
Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da, İzmir’in dağlarında, Ege”nin ovalarında….
Biz kime karşı savaştık, ve ne uğruna öldük?
Tabi ki, emperyalist devletlere karışı, sömüren güçlere karşı.
Nice vatan evlatları, daha bıyığı terlememiş, yarin yanağına bile dokunmamış delikanlılar…
Ölürlerken hiç düşünmediler bile, hangimiz Kürt, hangimiz Laz, Çerkez, hangimiz Arnavut, Abhaz, hatta Rum, Ermeni, Yahudi, kökenli diye!
Hepsi, kadim Anadolu’nun kültürüyle, toprağıyla, suyuyla, havasıyla beslenmiş, kardeşçe büyümüşlerdi ve aynı amaç için de, hiç düşünmeden, korkmadan yürümüşlerdi ölüme.
Ne oldu da geldik bu günlere dostlar?
ve şimdi ne uğruna savaşıyoruz, ve ne için ölüyoruz?
Amerika ve Rusya;
Ne yapıyor bu ülkeler?
Parsellemişler dünyayı, bölmüşler halkları, sanki karşı karşıya imiş gibi resim verip, vuruşturup duruyorlar taşeron gurupları.
Belli bir zaman aralığında ve sınırlı bir bölge içinde olan biteni seyrediyoruz, konuşuyoruz, yorumluyoruz.
Peki sonra…?
Bitecek mi, tekrar tekrar aynı oyunları izlemeye devam mı edeceğiz, ufukların ötesini görüp, sağlam stratejiler geliştirip, bir daha yaşamamak için bu acıları, kalıcı önlemler alabilecek miyiz siyaseten, var mı bir umut?
Bu kaosu anlamak mümkün değil, ne akla, mantığa, diyalektiğe sığıyor,
ne hayatın akışına, yaşamın gerçeklerine ve entropiye uyuyor!!!
Yıllarca ülkeyi yöneten tüm siyasiler, iktidarlar sorumludur bu işten.
Atatürk’ü okusalardı,
Atatürk’ü anlasalardı,
Atatürk’ü yaşasalardı,
böyle olmazdı..
“O” daima sönmeyen ışığımız olsun,
18 Mart Çanakkale Zaferimiz, denizde ve karada Kutlu olsun.
Saygıyla, Sevgiyle…
Mehmet Kocair.