Çay Fincanında Dalgalanan Kapı – Muğla Tazelenme Üniversitesi “SOKAK” Öyküleri

Çay Fincanında Dalgalanan Kapı – Muğla Tazelenme Üniversitesi “SOKAK” Öyküleri
Efsane Saatler
Turgutreis Kampus_UBS Okul Banner_YuksekCozunurluk_1140x200 (1)
Bursluluk-Bodrum-bahçeşehir-10 aralık 2024
vodafon_içkale_19_şubat_2024
previous arrow
next arrow
Yayınlama: 14.12.2024
367
A+
A-

Fatma AYHAN 30 Ekim2024

vodafon_içkale_19_şubat_2024
Turgutreis Kurs_Ugur Kurs Kazandirir_Banner_6-8-2024
bodrum-sokak-haber-youtube-abone
Bursluluk-Bodrum-bahçeşehir-10 aralık 2024
previous arrow
next arrow

Bir kadın sırtında çantası, daha çok sıcağın bunalttığı yorgunlukla, soluklanacak bir yer bakınırken yarı açık, eski, oymalı bir ahşap kapı dikkatini çekti, binanın bütününe baktığında restore edilmiş eski bir konaktı ama kapıya sanki hiç dokunulmamıştı. Çok ince bir ahşap işçiliği vardı, zamana dayanabilen yerlerinde belli belirsiz açık mavinin, egzotik bir orman manzarasında dolaştığı.  Konakla bir bütünlük arz etmiyor gibiydi ya kapı, o kadar süslüydü konak sade kalıyordu ya da tam tersi, bir süre kapıyı incelemekten içeriye giremedi. Kapıyı yavaşça ittirince küçük bir çanın sesine başında tülbentle saçlarını iyice toplamış, güler yüzlü, ellerini çiçekli önlüğüne kurulayarak gelen ufak tefek bir kadın, ıhlamur ağacının altına yerleştirilmiş masalara buyur etti. Hepsi üç masaydı oturdu, firil firil esiyordu ağacın altı, yüzünü de yıkayınca baya serinlemişti. Çayını içerken etrafa göz gezdirdi, bahçe yüksek bir duvarla ayrılmıştı sokaktan. Zemin kat mutfak, küçük bir yemek salonu, danışma ve bu bahçeden oluşuyordu iki tane ıhlamur ağacının gölgelediği, üstünde her katta iki odanın bulunduğu iki kat daha var.

O kadar iyi gelmişti ki kalkıp tarif edilen pansiyonu arayacak hali kalmamıştı. Birinci katta boş odaları vardı hemen orada kalmaya karar verdi. Çıkıp biraz dinleneyim dedi, kaydını yapan genç iki numara Ayla hanım diyerek anahtarını verdi. Yukarıda kapıları bitişik olmayan yan yana iki oda ve önündeki küçük oturma bölümünün bahçeye bakan tarafında iki küçük koltuk ve bir sehpa. İki odanın arasındaki duvarda asılı siyah beyaz bir fotoğraf ve altında kapının eski renginin ispatı bir mavinin aynı oyma desenlerinde dolaştığı bir ceviz sandık, üstünde çok kollu bir şamdan vardı. Fotoğraf bir hayli eskiye benziyordu, yöresel kıyafetler içinde güzel bir genç kızdı, gözleri ve saçları hemen dikkati çekiyordu ama yorgunluktan çok ta iyi bakmadı.

Üstünü başını çıkarmadan, öylece attı kendini bembeyaz örtülerin üstüne, niyeti biraz dinlenmekti, gözü kapanırken en son gördüğü penceredeki beyaz iş tek kanat perdeydi.  Uyandığında daha doğrusu uyanamadığında akşam olmak üzereydi. Çok güzel bir genç kız gelmişti, simsiyah saçları omuzlarında, yeşil kendinden sürmeli gözleri cıvıl cıvıl “Ahmet’i gördün mü?” dedi. “Ben burada bekliyorum hala gelmedi, onun dediği yoldan geldim,” herhalde o uzun yoldan geliyor ondan yetişemedi” dedi, “hangi yol” dedi Ayla, “çiçeklerin içindeki yol, hani sandığın üstünde elimi gezdirince açılan kapıdan, beraber bekleyelim” dedi yatağın ayakucuna oturdu. “Nasıl geçiyorsun o kapıdan” dedi, “kapağı açıp kocaman bir nefes alıyorum ve o küçük kapımıza doğru hızlıca üflüyorum, o hızla çıkıyorum kapıdan. eskiden hep onu görmek için giderdim ama o beni görmezdi, öylece eğilmiş ahşabın üstüne çalışırdı, ben onu uzaktan seyreder yine aynı yoldan geri gelirdim”. Derin bir nefes aldı, “artık o geliyor yoksa seni gördü de ondan mı gelmedi?” O gözler ateş saçmaya, saçlar yukarı yukarı kabarmaya başlamıştı, “doğru söyle senin gözün mü var onda, zaten gelirken kapıya çok baktın, bak şuraya üç defa vuruyorum üçüncü de kalkmazsan sen bilirsin” deyip yatağın ayakucundaki tahtaya vurmaya başladı. Önce küçük, küçüktü sonra daha hızlı, daha hızlı bir yandan Ayla hanım diyordu, bunda bir gariplik vardı, o adını bilmiyordu ses kapıdan geliyordu nihayet uyandı, “merak ettik kaçıncı çalışımız açmadınız yemeğe buyurun” dediler.

Kendini zor toparladı kalktı, kapıyı kapatırken fotoğrafa gözü ilişti, oydu rüyasına gelen, içinden bir ürperti geçti bu da neydi şimdi. Bir kadın daha vardı yemeğe yardım eden iki kardeş, dedelerinden kalan bu konağı butik otel değil de sanki butik pansiyon gibi işletiyorlarmış. Ondan başka iki aile ve bir delikanlı daha vardı.

Herkes çekildikten sonra bir kahve istedi, kafasını meşgul eden rüyayı büyük kardeşe sordu. Kadın yanına oturdu “o bizim büyük halamız ”diyerek anlattı anlattı. Bu konak yapılırken babası oymalı kapısı olsun istemiş, buralarda bu işin ustası bir tek Ahmet ustaymış. Ahmet kapı ölçüsü almaya geldiğinde güzeller güzeli Nesibe’yi görür ve iki genç ilk görüşte âşık olurlar. Nesibe dışarı çıkabildiği zamanlarda uzaktan Ahmet’i seyreder ama Ahmet onu görmez. Ahmet bütün ustalığını bu kapıda gösterir kapı bitmek üzeredir, bir gün elinde kapı tokmağı örnekleriyle eve gelir, herkes evdedir Nesibe de bakar örneklere, annesi “oğlum geçen gün gördüm kapı çok güzel olmuş, birde sandık yapıver öyle oymalı” der. Ahmet havalara uçar bir daha görebilecektir Nesibe’yi, kapı sandıktan, sandık kapıdan güzel olmuştur. Sandığa bir şifre koymuştur Ahmet, dışarıdan elini sürünce pürüzlü olan tek bir yer vardır. Oraya dokununca minik bir odacığın kapısı açılır. Kapı gelir yerine takılır, Sandık gelir Nesibe’nin odasına yerleştirilirken Ahmet gizlice gösterir şifreyi, “benim yattığım oda der” Ayla, Nesibe heyecandan duramaz yalnız kaldığı anda elini gezdirmeye başlar sandığın oymalarında, bir yaprak takılır eline, içeri ittirince bir kutucuk çıkar içinde bir yüzük. Nesibe o kadar dalmıştır ki babasının kendini seyrettiğinin farkına varmaz. Ondan sonra kıyamet kopar, Ahmet ne dediyse “olmaz, sen kim oluyorsun da benim kızımla evlenmeye cüret ediyorsun” diyerek, Ahmet oralardan sürülür, zaten yabancıdır. Ve Nesibe eve kapatılır, o kendi kendini sürgün etmiştir Ahmet’in elinin değdiği sandığın desenlerine.  Bütün gün, sandığın üzerindedir eli ve sandığın üstünden başka yere oturmaz, sadece kapı çalınca kalkar yerinden, içinden Ahmet Ahmet diye sayıklayarak, “ölünceye kadar o sandığa hiç kimse elini süremedi ”dedi Nesibe’yi andıran gözlerindeki hüzünle.

Odanın hikâyesinden sonra biraz çekinerek çıktı yukarı, sandığın üstünde elini gezdirerek o gizli çentiği buldu ve küçük kutucuğa baktı, bir yandan da fotoğrafa baktı sanki izin vermiş gibi geldi.

Rüyasında Nesibe’yi görmedi. Zaten onun hikâyesinin anlatılmayan yerlerini kurgulamaktan uyuyamadı. Sabah Nesibe’ye selam verip, merdivenlerden inerken kendini onun yerine koymaktan alıkoyamadı ama hangi dönemin Nesibe’siydi karar veremedi. Gizli yaprağı kaldırıp Ahmet’in yoluna düşen heyecanlı, umutlu, yüreği titreyen Nesibe kendiliğinden gelip buldu onu. Kimse kalkmamıştı çantası sırtında sokak kapısına Nesibe’nin gözleriyle bakıp, dönüp tekrar baktığında Ahmet’te oradaydı.

Kapı ve hikâyesi kafasında dönüp dururken hayata açılan, yüzümüze kapanan kapılar da girdi dolaşıma. İlk çıkışımız bir hastane kapısı ara ara girip çıktığımız, son girdiğimiz kapının çıkışı yok olsa da bulamayız zaten. Aradaki kapılar üşüştü aklına ev, okul, iş, açmaya bir türlü cesaret edemediğimiz, adım adım aralayarak girdiğimiz, aslında nereye girdiğimizin farkında olmadığımız gönül kapıları.

Bu kapılardan ne zaman, nasıl geçiyor, çıkıyoruz, çıkabiliyor muyuz? Hangi kapılar kime açık kime kapalıdır, anahtarı kimdedir? Açılmaması gereken Mavi sakalın evinin 40. Odasının kapısında, elinde anahtar bir irade, sabır ve itaatin sınavı yapılmaktadır, gençliğin heyecanının merakına yenileceği bilinerek. Pandora’nın kutusu vardı birde, kapağı açılınca kötülükler saçıldığı için Pandoranın suçlandığı. Kötülükleri kutuya koyanın kim olduğu hiç düşünülmeyen.

Gizlice suçlu, suçlu girilen kapılar, arkasında her zaman sessizce bekleyen bir anne, çocuğunu görünce dönüşüne şükrederken, içinden nerede sakladığı belirsiz bir kaplan çıkarıp, uyuyan aslan uyanmasın diye kaplan ağzını açamadan kapatan.

Kapalı kapıların merakı kamçılayan anahtar delikleri en ilkel rasathanedir aslında. Dört duvar arasında kalması gerekenlerden kapı sorumlu değildir çünkü deyimde adı geçmemiştir, onun için göz delikteyken, el kapının koluna uzanmıştır bile, Mavi Sakala yakalanma fikri bir kenara itilerek. Han kapıları, kale kapıları içeri açılan kapandıktan sonra dışarısı için muammaya dönüşen.

Aç kapıyı bezirgânbaşı deyince açar mı bezirgânbaşı, kapı hakkı ne verirsiniz mi der? Kapıların açılması için bir bedel ödenmesi gerekiyor. Anahtarla açtığın bir kapının bedelini ödemişsiniz veya hala ödüyorsunuzdur. Kapıyı çalıyor çalıyor ve hala açılmıyorsa daha çok bedel ödenmesi gerekiyor demektir.

Otel kapıları, Okul kapıları, girebilmek için zorlu şifreyi bilmen gereken ekmek kapısı, anahtarı kaybolmuş, içeride kalmış veya zaman içinde unutulmuş, hala bir duvarla bağı kopmamış veya menteşelerinin terk ettiği, doğanın insafına bırakılmış kapılar.

Ustanın kendine mi, alıcısına mı yaptığı belirsiz, Nesibe’nin kapısı gibi zamana direnirken, kendini bir antikacıda meçhul alıcılarını bekler bulan kapılar.

Kapılar düşüncelerini ele geçirmiş, ayakları taş döşeli sokaklarda dolaşırken kendini Nesibe’nin kapısının karşısında buldu. Kapı ve o birbirlerini tekrar görmek istemişlerdi, içeride kahvaltı zamanıydı, kapıyı bilerek açık bırakıp karşısına gelen bir masaya geçti üçü beraber içtiler çaylarını Nesibe’yle Ahmet durumun garipliğini birbirlerinin gözlerinde ararken ve hemen aramaktan vazgeçerken, Ayla onları izliyordu, fincandaki çaya yansıyan ara ara kapının da katıldığı dalgalı görüntülerinden.

 

Turgutreis-Uğur-Kampus_12 Temmuz 2024
Bursluluk-Bodrum-bahçeşehir-10 aralık 2024
previous arrow
next arrow
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.