Yamalı Kapı – Tazelenme Üniversitesi “SOKAK” Öyküleri

Yamalı Kapı – Tazelenme Üniversitesi “SOKAK” Öyküleri
Turgutreis Kurs_Ugur Kurs Kazandirir_Banner_6-8-2024
vodafon_içkale_19_şubat_2024
previous arrow
next arrow
Yayınlama: 28.11.2024
57
A+
A-

“Nihal, uyuklamıyorsun değil mi?” dedi Feride.
“Uyukladığımı da nereden çıkardın? Gözlerim kapalı ‘Yamalı Kapı’yı düşünüyorum, etkisinden kurtulamadım bir türlü. Bu kasaba, bu sokaklar ne kadar da çok benziyor memleketimize.
“Evet ama yemekleri çok farklı.”
“O kadar farklılık olacak tabii ki.”
“Karanfilli zerde hiç yememiştim. Çok ilginç geldi bana. Yamalı kapının önünde oturan yaşlı nine gözümün önünden gitmiyor hiç. O evde yaşayanların hikayesini nasıl içten, nasıl duygulu anlattı, sanki yaşamış gibi!
O karanlık geceyi ben de dünden beri yaşıyorum.
Birden karanlık içinde kalırlar tam kapıdan çıkarken. “Işıklar mı söndü yoksa?” cümleleri yükselir sokakta. Sokak lambalarının aydınlattığı loş ışıkta ailenin en büyük ablası bağırır:
“Selda yok! Selda yok!”
Anneleri: “Sizin yanınızda değil miydi?“
Babaları şaşkın. Tam kapıdan çıktıkları sırada koca kapı sertçe kapanır. Bir korku çöker yüreklerine.
“Açın kapıyı açın! Selda yok! Açın, açın kapıyı!” feryatları karanlık sokağı inletir. Kapının tokmağı defalarca sertçe vurulur. Sanki her şey, her yer sağırlaşır. Ne kapıyı açan, ne de gelen vardır. Bütün aile çıldırmıştır sanki. Bağırışlar loş sokakta geceyi yırtarcasına çınlar. Çaresiz aile fertleri başka kapılara yönelirler. “Yardım edin ne olur yardım edin!” diye o sokaktaki bütün kapılara vururlar. Kapılardan biri yavaşça açılır. Perişan ailenin babası adeta yalvarır kapıyı açana.
“Ne olur bir balta verin bana! Dünürlerimiz nişanlı kızımızı alıkoydular. Kapılarını defalarca çaldık açmıyorlar.”
“Nasıl olur? Böyle bir şeyi nasıl yaparlar aklım almıyor.”
“Ah sormayın ! Düğünü bu yaz yapmayalım demiştim onun için mi bilmiyorum.”
“Bekle!” der kapıyı açan adam, az sonra elinde baltayla geri döner. Canı yanan baba, kapıya baltayla vurdukça vurur. Alnından, sırtından terler boşansa da gücü yettiğince vurmaya devam eder. Yılların izini taşıyan koca kapı “ Vurma!” diye bağırmak istercesine bir iki sallanıp dirense de balta darbelerininin çıkardığı sesle ailenin acısına ortak olmuş gibidir. Bu koca kapı nelere şahit olmuştur kim bilir?
Develerin sırtında gelin kızların çeyizlerinin gidişine mi, çocukların at arabalarının peşine takılışına mı, eşiğine ayak basan her konuğun gülen yüzüne mi, mahallenin kadınlarının kapı önlerindeki neşeli sohbetlerine mi? Hangi birini anlatsam? Oysa şimdi balta darbeleriyle sallanıp duruyor gecenin karanlığında.
Nihayet kapının bir kanadında geçebileceği kadar bir delik açar adam ve kızları Melda’yla Yelda’ya döner;
“Siz kalın burada, ben annenizle bakıp geleyim.”
Kızlar babalarına yalvarırlar.
“Ne olur biz de gelelim babacığım.”
“Bir de sizinle uğraşmayayım. Biz dönene kadar buradan ayrılmayın!”
Dolunayın şavkıyla kapının kırılan bölümünden içeriye girerler karı koca ama inanılmaz bir manzarayla karşılaşırlar. Az önce şen kahkahaların yükseldiği ev bomboştur. Sanki yer yarılmış da yerin dibine girmişlerdir evdekiler. Gözyaşları sel olur. Baba; “Karakola gidelim, bulurlar nasıl olsa kızımızı. Onlar da cezalarını çekerler.“
Anne eşini yatıştırmaya çalışır.
“Ne olur karakola gitmeyelim. Kızımıza zarar verirler belki. Birileriyle haber gönderip mesele neymiş öğrenelim.”
“Senin dediğin olsun bakalım. Ama şunu bil ki ben bunları affetmem. Bizi düşürdükleri duruma baksana.”
Çaresizce evlerine dönerler. Sanki evlerinden bir cenaze çıkmış gibi günlerce yas tutarlar.
“Nihal gene daldın .Nerelere gittin?
Bak bir grup geldi çok kalabalık olmadan biz de girelim içeriye. Herkes gizli geçitten bahsediyor. Doğrusu ben de çok merak ediyorum. “
“Ben şu nineye bir şeyler soracağım. Sen yavaş yavaş ilerle istersen.”
O arada rehberin sesi yükselir kalabalığın arasından.
“Sevgili misafirler, bu ev gibi taş yapılı çok sayıda ev milli mücadele döneminden önce burada yerleşik olan Rumlara aitmiş. Mübadele döneminde onlar buralardan gidince yerlerine Türk aileler yerleştirilmiş. Bu evin en büyük özelliği eve bitişik büyük bir hamamın olması. Hamamın yanındaki ocağın arkasında odunların konduğu bir dolap var ve dolabın arkasında kimsenin aklına gelmeyecek bir geçit mevcut. Buradan giren biri yaklaşık üç dört kilometre yürüdükten sonra şehir dışına çıkabiliyor. Özellikle savaşta böyle geçitler çok önemliymiş. Güvenlik açısından böyle geçitlere ihtiyaç duymuşlar. Dikkat ederseniz evin mimari tarzı da Türk evlerine göre çok farklı. Çok odasının olması da burada oturan ailenin varlıklı olduğunu gösteriyor bize. Rumlar genelde ticaretle uğraşmışlar, Türkler ise o yıllarda çiftçilik yapmışlar genellikle. Fakat bu evin ünlü olmasının asıl nedeni bu gizli geçit değil tabii ki. Bu evin tarihi ihtişamının simgesi olan heybetli kapının acı bir gerçeğe şahitlik edip yaralanmasıdır. Yarası yeni tahtalarla kapatılmaya çalışılmıştır.Bu kapının önünden gelip geçenler birbirlerine gösterip ‘Bak yamamışlar kapıyı! İşte bu kapı! Yamalı kapı!’ diyerek birbirlerine göstermişler. Bu yüzden bu evde yaşanan acının izleri günümüze kadar gelmiştir.”
“Nihal geldin mi? Nine anlattı mı neler olup bittiğini? Aileler barışmışlar mı daha sonra, ben de çok merak ettim.”
“Maalesef uzun yıllar görüşmemişler. Kızlarının hayatı ve ailenin şerefi için şikayetçi de olmamışlar. Günümüz şartlarında olsalardı mutlaka kızlarını alırlardı. Eskiden bir kız kaçırıldı mı istenmeyen bir damat adayı olsa bile zorla nikah kıyılırdı. Aileler namuslarının temizlendiğini düşünürdü.
Yıllar sonra bir gün Selda babasının ölüm haberini almış. Hemen hazırlanıp cenazesine gelmiş. Annesi yıllardır hasret kaldığı kızı Selda’yı karşısında görünce gözyaşları sel olup akmış. Boğazında düğümlenen kelimelerin dudaklarından dökülmesini ne kadar çok istese de tek bir kelime çıkmamış ağzından. Gözyaşlarıyla sarılmışlar birbirlerine. Ablası Melda Selda’ya sormuş:
“Neden hiç mektup yazmadın öyleyse? Biz her gün, her ay postacı kapımızı çalsın diye bekledik.”
“Nasıl olur ben size her ay bir mektup yazdım, ne yazık ki hiç birine cevap alamadım. Ama yine de size mektup yazmaktan hiç vazgeçmedim.” Melda bağırarak: “Yalan söylüyorsun, göndermiş olsaydın gelirdi.”
“Evet! “der Yelda da ablasını tasdiklercesine.
“Önceleri mektuplarımı babamın iş yerine gönderdim. Uzun süre cevap alamayınca onları ev adresimizle gönderdim.Yoksa onlar da mı elinize geçmedi? Demek ki postacı babamı tanıdığı için ev adresimize hiç getirmemiş mektuplarımı. Babam size hiç bahsetmedi mi? Ah! Cevap alamayışımdan anlamalıydım. Yarın babamın iş yerine gidip mektuplarım orada mı diye bakalım.”
Ertesi gün babasının iş yerindeki kilitli çekmecesini açtıklarında gerçek ortaya çıkar. Hiç açılmamış yüzlerce mektup bugün gönderilmiş gibi oradadır. Babasının yanında çalışan yardımcısına sorarlar.
“Seyfi amca mektup gelince öpüp koklar, açmadan çekmeceye koyardı. Bir gün ‘Niye okumuyorsun Seyfi amca? Belki önemli bir haber vardır içinde.’ dedim. ‘Senin aklın ermez!’ İşine bak sen!’ dedi bana. Bir daha da cesaret edemedim sormaya.Yalnız mektup geldiği gün;
“Bir derde bin eklenir,
Akşam saatlerinde. “
şarkısını koyar pikaba. Göz yaşlarıyla dinler ,Salim bugün dükkanı ben kapatacağım sen git derdi.”
Melda ah babacığım ! Niye duygularını bizimle hiç paylaşmadın?
Melda elleri titreyerek mektuplardan birini açar.
“Canım babacığım, anneciğim ve sevgili kardeşlerim, ben çok iyiyim, beni merak etmeyin . Suavi çok pişman oldu yaptıklarından. ‘Ailenle görüş bizi affetsinler! diyor sürekli. Ramazan bayramında gelip elinizi öpmek istiyoruz. Ne olur babacığım bu mektubuma olsun olumlu bir cevap ver. “Hayatımda tek eksik sizlersiniz. Olumlu cevap alıncaya kadar yazmaya devam edeceğim………”
Münevver Ongun

dorman-otel-17-eylül-2024
vodafon_içkale_19_şubat_2024
bodrum-sokak-haber-youtube-abone
previous arrow
next arrow

dorman-otel-17-eylül-2024
Turgutreis-Uğur-Kampus_12 Temmuz 2024
previous arrow
next arrow
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.