Pembe Kalem Şeker / Muğla Tazelenme Üniversitesi “Sokak Yazıları”
Perihan Tahran – 19 Şubat 2024
Tazelenme Üniversitesi Marmaris kampüsü
Elimdekini öyle bir fırlattım ki bakkalın önünden geçen arığa, aynı zamanda ateş gibi yanan yanaklarımdan yaşlar süzülmeye başladı. Pişmanlık, utanç ve karnımda şiddetli bir ağrı. Ah o gazyağı bitmeseydi gelmeyecektik buraya.
Elektriğin olmadığı 60 yıllarda akşam yaklaşırken, Lambanın camı parlatılır, gazı fitili kontrol edilirdi. Bittiği son anda fark edilen gazyağı için alelacele bakkala gönderilen ablamın peşine takılıverdim.
Nar bahçelerine giden sulama arığı boyunca ilerleyip, koca çınarı geçince ulaştık bakkala. Gözlerim erzak çuvalları, yağ şişeleri, bisküvi kutuları, margarin tenekelerinde gezinirken masanın üstündeki kavanoza takıldı kaldı. Işıl ışıl jelatine sarılmış, renk renk kalem şekerlerden gözümü alamıyordum. Bakkal gaz şişesini doldurmak için arkaya geçmiş, ablam raflara bakarken ani bir hareketle pembe olanını çekip saklayıverdim arkama. Ogünlerde okulda bütün çocukların elinde bu şekerler vardı, bazıları iki elinin arasında döndüre döndüre ağızlarında eritirlerken karşıdan bakanların ağzı sulanırdı.
Hemen pişman olup yerine koymayı düşünürken, elinde bizim gaz şişesiyle bakkal gelmişti bile. Artık çok geçti, usulca dışarı süzülüp, heyecanla korkuyla, ablamı beklemeye başladım. Kalbimin sesini duyuyordum sanki. Yüzüm ateş içinde çareler düşünüp bulamıyorken, bir fikir geldi aklıma, ya ablam “iyi yapmışsın paylaşalım” derse, pek olur gibi gelmedi ama bir umut işte. Bir yandan da şekeri iki elimin arasında döndürüp ağzımda eritme isteğini engellemeye çalışıyorum.
Ablam gelir gelmez, elimi ona uzatıp bak şeker, hem de kalem şeker, pembe dedim. Ablam, önce gözlerini iyice açtı, sonra içine doğru ıslıkımsı bir sesle hiii sen ne yaptın. der demez hızla fırlattım elimdekini arığın sularına. Ellerimi açarak al işte attım yemedim ki diyebildim.
Yaşlar süzülmeye başladı gözlerimden. Ah ne yaptım ben hırsızım işte, çaldım, yemedim ama olsun. Yüzüme bakan herkes anlayacak, Nurten benimle oynamayacak, çocuklar hırsız hırsız diye alay edecekler. Okula da gidemem, ya evdekiler derken, büyük çocukların kovuğuna saklanıp oyun oynadıkları koca çınara yaklaşmıştık. Her zaman merakımdan bakmadan geçemediğim kovuğa gözüm takılınca sendeleyip düştüm.
Artık var gücümle ağlayabilir, dizim acımasa da acıyor deyip içimdeki acıyı akıtabilirdim. Feryat figan bağırıp ağlıyorum.
Ablam hemen telaşla yanıma geldi, üstümü çırpıp, yüzüme saçıma dokunup elimden tutunca biraz rahatladım. Ablam yine benim ablamdı, seviyordu beni, uzakta değildi. İçim minnetle doldu.
Sofrada hiç konuşmuyor hep ablamı gözlüyordum ne zaman söyleyecek diye. O hiçbir zaman söylemedi.
Utancımdan, onun yüzüne uzun zaman bakamadım. Ne zaman oyun oynasak, onda baak söylerim haa.. Bende aman söyleme ne istersen yaparım bakışı vardı. Sonunda onun istediği oluyordu hep. Olsun yeter ki söylemesin.
Belki yıllar yıllar boyu sürdü utancım. Bir gün cesaretimi toplayıp bu olaydan bahsedebildiğimde o hiç hatırlamadı.
Hayret!
Galiba biraz fazla büyütmüşüm her şeyi…