Mal Canın Yongasıdır. Osmanlı Tapusu…
Yazı yazmaya başlayacağımı söylediğim de bir arkadaşım dedi ki “Osmanlı tapusu” ne demek ilk onu yazar mısın? Herkes merak ediyor deyince kayıtsız kalamadım. Söz verdim yazmaya.
Tapu ne demek? Tapuya neden gerek duyulmuş, ilk haklar ne zaman verilmiş, bugün ne durumdayız? Bütün bu soruların cevaplarını paylaşalım.
Tapu kelimesi Türk Dil Kurumuna göre “Bir taşınmazın üstündeki mülkiyet hakkını gösteren belge” olarak geçer. Ayrıca “itimat, güven” anlamlarına gelen tapuk kelimesinden türetilmiştir.
Bu belge ilk olarak Osmanlı yönetiminde Tımar sisteminin yürümesi için düzenlenmiştir. Tımar sistemi Osmanlı devletinde, devlet görevlilerine kamu arazilerini tahsis ederek bunun karşılığında onlardan bu toprakları işlemesini ve topraklarından elde ettikleri yıllık gelir oranına göre savaş için sefer öncesi ordunun asker ihtiyacını karşılamasını istemişlerdir.
Ateşli silahların keşfedilmesiyle birlikte tımar sistemi hızlı bir çöküşe girmiş artık istenilen verim alınamayınca “Yeniçeri” sistemine geçilerek durum idare edilmeye çalışılmış, 1839 Tanzimat Fermanı ile tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Osmanlı imparatorluğunda özel mülkiyet kavramında 1839’da başlayan Tanzimat Fermanı ve 1856’ da Islahat Fermanı ile devam ederek Batılı devletlerdeki gelişmelerden de etkilenerek köklü değişiklikler yapılmıştır. 1858 yılında çıkartılan Arazi Beyannamesi ile ilk defa devlete ait topraklar özel mülkiyete konu edilebilir hale gelmiştir.
Arazi Kanunnamesi, toprakların özel mülkiyet olarak tapu sahiplerine geçmesini ve bu toprakların alınıp satılmasını mümkün kılmıştır. Bu yasa ile devletin toprak üzerindeki mülkiyet egemenliği sona ermiş ve kişisel mülkiyet, tapu ile belgelenir hale gelmiştir.
Osmanlıda ilk arazi kaydı örneği
Sultanahmette bir dükkanın tapu kayıt örneği
Bu tapuların üzerinde en önemlileri dört tarafında kimlerin veya neyin olduğunun tarifi ile arazilerin hangi amaçla kullanıldığı, hangi şehir, kasaba, köy ve mevkii ile tahmini metrekareleri yazılırdı. Şark – Doğu, Garp – Batı, Şimal – Kuzey, Cenüp – Güney. Örneğin Şarken yağmur ormanı, Şimalen Hacı Mustafa Paşa tarlası, Garben Kanlı dere, Cenüben İmdatların Alirıza’nın zeytinliği yazılırdı.
Osmanlı devletinin son dönemlerinde Modern anlamda ilk tapulama ve kadastro çalışmalarına 5 Şubat 1912 tarihinde ilan edilen “1384 sayılı Emvali- Gayrimenkullerin Tahdit ve Tespiti Hakkındaki Kanun Muvakkat” ile başlanmıştır. İlk Kadastro çalışmasına Konya’nın Çumra ilçesinde başlanmış olup Balkan ve 1.Dünya Savaşları nedeniyle tespit çalışmalarına devam edilememiştir.
Cumhuriyetin kurulmasına müteakip 22 Nisan 1925 tarih 658 sayılı yasa ile Kadastro Birimi kurulmuştur. Teşkilat günümüzde ise 27 Kasım 2002 tarihli 24949 sayılı resmî gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren yasa ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlanmış ve 3045 sayılı kanunla faaliyetlerini halen sürdürmektedir.
Peki gelelim asıl konuya.
Osmanlı tapusu olarak bilinen ve zaman zaman başkaları tarafından da işgal ve zilyetlik yoluyla kullanılan bu yerlerde hak sahibi nasıl olunmaktadır. Hak sahibi olmak için hangi belgelere ihtiyaç duyulmaktadır. Nasıl ispatlanacaktır.
Tabii ki Osmanlı Tahrir defterlerine bakarak.
Osmanlı’da arazi tahririne Fatih Sultan Mehmet devrinde başlanmıştır. 1534 yılında başlayıp 1634 yılına kadar 2350 cilt defter tutulmuştur. Bunlar hala Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü arşivinde korunmaktadır.
Osmanlı’da arazi tahriri amaçlı olarak tutulan defterlere “Kuyud-u Kadime veya Kuyud-u Hakani” adı verilmiştir. Bu defterlere sancak itibarıyla miri ve vakıf arazinin envanter sonuçları yazılmıştır. Bu defterlere bugün de mer’a yaylak, kışlak gibi yerlerle su haklarına ilişkin uyuşmazlıklarda başvurulmaktadır.
1872 – 1883 tarihinden sonra kayıtlara tarla, çayır, yoncalık, mera, yaylak, kışlak gibi taşınmaz malların nitelikleri ile şehir, kasaba, köy, mevkii ve sınırlarının belirtilmesi ve tahmini yüz ölçümlerinin yazıldığı “Cedit Arazi Defterleri” tutulmuştur. Cedit defterleri ile araziye zilyet olan ve tasarruf etme hakkına sahip olanların tespitleri yapılmıştır.
İstanbul ve çevresinde “Defteri Müdevvere” adı verilen defter tutulmuştur. İş bu defterler yalnız İstanbul’da mevcuttur. Miri, vakıf ve mülk gibi tahrir görmüş bütün taşınmazları içinde bulundurmaktadır.
Dolayısıyla bütün bu kayıtlar Cumhuriyet döneminde başvurulan en güvenilir kayıt olarak değerlendirilmiştir. Bu kayıtlar 2613 ve 766 sayılı Tapulama kanunu ile birleşerek oluşan son 3402 sayılı Kadastro Kanunu ile kadastro yapılırken veya kadastro sonrasında zilyetliği kanıtlayan belgeler olarak kabul edilmiştir.
Kısaca anlatmak gerekirse Osmanlı Devleti aşağıdaki belgeleri hak sahibi olarak düzenlemiştir.
- Sipahi zaim ve mültezim temessülü veya senetleri: Has, Tımar veya Zeamet sahiplerinin reaya ya(halk) tefviz (dağıtılan) ettikleri toprağın zilyetliğini gösteren belgeler.
- Hüccetler: Şer’i mahkemelerce verilen ve mülk arazinin edinme nedeni ile hudutlarını gösteren belgesi olanlar.
- Kayıtları Bulunmayan Hazine-i Hassa Senetleri: Hazine-i Hassa Nezaretindeki EmlakiHümayun komisyonları tarafından düzenlenen ve hanedan mensuplarına ait taşınmazların akid ve tescil işlemlerinden 1 Kasım 1920 tarihli Kanunla tapu idarelerine devredilmeyenler.
- Tasdiksiz Yoklama Kayıtları: 1872- 1891 yılları arasında, yoklamalarda ki tasdiksiz defterler.
- Muvakkat Tasarruf İlmühaberleri: 1872 yılında yapılan yoklamalar neticesinde kendisine muvakkat tasarruf ilmühaberi verilen ve döneminde tapu senedi ile değiştirilmeyenler.
- Şer’i İlamlar: Eski hukukumuzda mahkemenin verdiği kararın tasdikli sureti.
- Beratlar: Araziye ilişkin verilen beratlar tasarruf belgesi hükmündedir.
- Fermanlar: Araziye ilişkin verilen Fermanlar tasarruf belgesi hükmündedir.
- Mülk name ve Temliknameler: Mülk nameler ferman niteliğindedir. Miri arazi, arazi gelirinin birine verilmesi veya koşullara uygun olarak rakabesinin (muhafaza etmek) temlikini açıklayan belgesi olanlar.
- Muhasebat-ı Atike Kalemi Kaydı: Gediklere ilişkin tasarruf belgeleridir. Gedik, sanatkarlarla esnafın meslekleri için sırf kendileri tarafından kullandıkları alet edevatı ve taşınmazı kastedilmektedir.
- Evkaf İdaresinden Devredilmemiş Tasarruf Kaydı: 1875 yılına kadar düzenlenen vakıf senetlerinden sonrası için tapu dairelerine devredilmemiş olanlar zilyetlik belgesi sayılır.
Tabii bütün bu kayıtlar, modern Türkiye Cumhuriyeti Devletinde kurulan “Arşiv Dairesi Başkanlığı” arşivinde araştırılarak bulunabilinir. Elinde belgesi olan veya araştırılarak belgesi çıkartılan yerlerin modern hukuk sisteminde geçerlilik kazanabilmesi ve mülkiyet haklarının korunması için çeşitli yasal süreçlerden geçirilmesi gerekmektedir.
Bu süreçler, tapunun doğruluğunu ve geçerliliğini belirlemek için yapılan revizyonlar, tercümeler, araziye aplikasyonunu ve intikal işlemlerini içerir.
İşte Osmanlı tapularının çözülme aşamaları:
Genellikle Rik’a ve Talik gibi el yazısı türleri kullanılan Osmanlı tapularının günümüz Türkçesine çevrilmesi gerekmektedir. Çeviri bu konuda yetkili ve uzman kişilerce yapılmalıdır.
Tahrir defterlerinin nerede olduğu tespit edilerek tahrirden çevirisi yapılan Osmanlı tapu belgesinin cilt ve sahife numaraları eşleştirilmelidir. Muhtemelen bu tahrir defterleri arşiv dairesinde bulunacaktır.
Mülkün hangi aile büyüğüne ait olduğu da tespit edilmelidir.
Osmanlı tapusu üzerinde isimleri yazılı bulunan aile büyüklerinin mirasçılık işlemleri ve tespitleri için Sulh Hukuk Mahkemesinden Veraset İlamı çıkartılmalıdır. Bu belge ile birlikte üzerinde işgalci yok ise mülkü intikal yolu ile üzerlerine alabilirler.
Türkçe çeviriden sonra tapu üzerinde yazan bilgilerin bölge ve mevkiine göre sahaya tatbiki yapılmalıdır. Tatbiki yapılan yerden günümüz kadastrosu geçti ise güncel ada parsel numaralarının tespiti gerekir. Bunun için Kadastro elemanlarından, Harita Mühendislerinden ve yöreyi bilen ehli hukuk denilen bilirkişilerden yararlanılmalıdır.
Osmanlı tapularına 1960 ila 1985 yılları arasında yapılan kadastro çalışmalarında yeni ada/ parsel numaraları verilmiştir. Bu süreçte yer tespiti ile ada parsel numarası verme işlemlerinde yanlışlıklar yapıldıysa hukuki süreçlerle tapu düzeltme veya iptal davası açılarak düzeltmeler tamamlanmalıdır.
Osmanlı tapusu başka bir kişi adına haksız tescil edilmişse veya kadastro yapılırken mülk hazineye kaydedilmişse, hak sahibi olduğunu iddia edenler haklılığını Osmanlı belgeleriyle veya yerin kullanıcısıysa zilyetliğini ispat edilebilir hale getirmeleri halinde tapu iptali veya hazineye karşı dava açabilirler. Yer devlet eliyle başka bir kuruma tahsisi yapılmışsa hazineye karşı aynı dava süreçleri takip edilerek yerin bedelini devletten talep edebilirler. Bu süreçlerde, mülk üzerindeki hakların korunması için kadastro ve tapu kanunlarına uygun itirazlar yapılabilir.
Ayrıca bu tespit esnasında arazi tatbiki yapılan yerde herhangi bir zilyetlik söz konusu olup olmadığına da bakılması gerekir. Eğer mülk başkalarının kullanımında(zilyetinde) ise tahliye davası açarak tahliye yoluyla teslim alınmalıdır. Bazen tahliye edilemeyen durumlar söz konusu olabilir bu durumda yine dava yoluyla arazinin bedelini devletten alabilirler.
Bu aşamalar sonucunda, Osmanlı tapuları günümüz Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre Asliye Hukuk Mahkemelerinde dava açılarak uygun hale getirilir ve mülkiyet hakları korunmuş olur.
Ali Öztürk
Harita ve Kadastro Müh(YTÜ)